Aşk, hepimizi sınırsız enerjiyle dolduran hem yenilmez güçtür hem de güçlü olduğu kadar gizemlidir. Yaşamın erken dönemlerinde başlar aşkla tanışmamız. İlk aşk deneyimimiz annemizden, babamızdan ya da bakıcımızdan temas yoluyla aldığımız sıcaklık, bakım ve şefkattir. Yıllar geçtikçe hepimiz, deneyimlerimize uyacak şekilde aşkı farklı şekilde tanımlarız ve aslında herkesin aşkla ilgili deneyimi o kadar kişiseldir ki, hepimizin üzerinde anlaşabileceğimiz bir tanım olduğunu düşünmek yanlıştır. Yani aşk aslında evrensel değil tamamen subjektiftir ve her yaşta hissedilen bir kinetik enerjidir. Bu enerjiye sahip olan ‘aşk’ kaşılıklı ya da karşılıksız da yaşanabilir. Bir ağaça, bir çiçeğe, güneşin batışına, bir hayvana, bir tabloya, kara, yağmura ve hatta kendimize duyduğumuz sevgi de aşktır. Aşkın kendisi aslında bir silüetin vücut bulmuş hali değil midir?
Yüzyıllardır aşkın uğruna şarkılar bestelenmiş, şiirler yazılmış hatta savaşlar çıkmış ve ayrıca bir rivayete göre dağlar bile delinmiş.
Aşkın üç bileşeni var; tutku (cinsel veya romantik çekim), yakınlık (derin bir bağlılık duygusu ve bir paylaşım dinamiği), şefkat (sadece ilişkiyi sürdürmekle kalmayıp aynı zamanda büyümesine izin verme isteği). Ben aşkın bu üç bileşenini çocuklar ve ebeveynleri arasında yaşanan üç perspektifte irdeliyorum.
1) Şekersiz Aşk
2) Orta Şekerli Aşk
3) Çok Şekerli Aşk
Ve şunu iddia ediyorum; ebeveynler çocuklarıyla değişken tadlarda bir aşk ilişkisine sahiptir. Çocuklar büyüdükçe sizinle olan aşkının “Çok şekerli”lik halinden “Şekersiz” halini alması sağlıklı olandır.
Okul öncesi dönemde çocuklarınızın siz ebeveynlerine duydukları aşk “Çok şekerli”, ilk ve ortaöğretim hayatı boyunca çocuklarınızın sizlere duydukları aşk “Orta şekerli” ve lise dönemine geldiğimizde ise “Şekersiz” olmalıdır.
Bir gün danışanlarımdan biri seansa geliğinde çok çaresiz hissettiğini söyleyerek şöyle devam etti, “Kızım (5) anaokuluna gidiyor, bir gün aniden sınıf arkadaşı olan bir çocuğu anlatmaya başladı. Gözlerini dört açmış heyecanla anlatmaya başladı, ‘Onu çok seviyorum çok iyi bir çocuk,’ demesiyle şaşkına döndüm çünkü daha önce kimse hakkında konuşurken vücut dilinin hayli utangaç ve ses tonunun heyecandan titrediğine şahit olmamıştım. Onun tiyatrosunu küçümseyerek konuyu değiştirmeyi denedim. Geri değiştirdi. Şaşkınım. Bu tür bir aşk çocuklar için değildir, değil mi?”
Cevabım, “Hayır.” Çünkü aşkın her türlüsü aynı zamanda çocuklar da içindir.
Özellikle birey tohumu (okul öncesi) dönemi ve genç birey (ortaokul, lise) dönemindeki arkadaşlık ve akran ilişkilerine odaklandığımızda özellikle ikinci ve beşinci sınıfa kadar küçük çocuklarda romantik ilgi alanlarının arttığını gözlemleriz. Okul öncesi çocukların aşkını evcilik oynamak veya ambulans şoförü gibi diğer rol yapma oyunlarına benzetebiliriz. Bu bir tür pratik. Genç bireylerin sosyal ve bilişsel gelişimi üzerine yapılan araştırmalarda, bu faaliyetlerin yetişkin rollerinin çok ilkel düzeyde denenmesi açısından son derece önemli. Çocukların birbirlerini romantik şekillerde görmeye başlaması aslında gelişimin normal bir parçasıdır. Gerçekten kalplerinde biraz hareketlilik yaşamalarını görmezden gelmeyin ki aşkın tüm hallerinin tatlarını alabilsin. Belki de aşkını hep “Çok şekerli” isteyecek.
Peki, siz aşkınızı nasıl alırdınız?
Nöropsikolog Elif Ezgi Uslu, 2021