Birey olmaya giden yol sadece yaşça büyümekten değil, kendinin farkında olmak ve kendini olduğun gibi kabul etmekten geçer. Bizler diğer canlılardan farklı olarak kendimizi değerlendirebilme ve düşüncelerimizin üzerine düşünebilme yetisine sahibiz. Çocukluğumuzdan itibaren “kim olduğumuza” ve “kim olmak istediğimize” yani benliğimize dair birtakım yargılar geliştiririz. Kendimizi tamamlanmış ve mutlu hissetmemiz farklı yaş dönemlerindeki bu iki durumun ne kadar örtüşüp örtüşmediği ile doğru orantılıdır. İçinde yaşadığımız benlikle taşımak istediğimiz kişilik özellikleri ve ulaşmak istediğimiz idealler birbirine yaklaştıkça hayattan aldığımız haz da bir o kadar artar. Buna giden yol ise bireyin okumasından, dolayısıyla kendini geliştirip donatmasından geçer.
Okumak, bireye, dil gelişimi, sorgulama, akademik başarı, yeni bir bakış açısı kazandırma, problem çözme becerisi gibi katkıları olan zihinsel bir eylemdir. İnsan beyninin karmaşık çalışma prensibi sayesinde ortaya çıkan ve her daim hayatta kalmamıza hizmet edecek bir entelektüel yapının temellerini oluşturur. Bu becerilerimiz geliştikçe yaşam öykümüzde kendimizle tanışmamız ve ideallerimize doğru yol almamız, dolayısıyla da olduğumuz kişiden olmak istediğimiz kişiye geçişimiz kaçınılmaz bir hâl alır. Gelin bu süreci daha iyi anlamak için sizler bu satırları okurken dahi beynimizde gerçekleşen mucizevi hareketliliğe daha yakından bakalım. Bir metni okurken gözlerimiz, satırları tarar, kelimeler retinamıza yansır ve beynimizdeki nöronlar tarafından algılanır. Görme merkezine giden bu bilgiler fonolojik (ses bilgisel) yoldan geçerek sese dönüştürülür, bununla beraber leksikal (sözcüksel) yoldan geçerek bu kelimelerin ne anlama geldiği belirlenir. Böylece, kelimeler ve harfler beynimizde anlam bulur.
Okumanın bize kattığı entelektüel bilgiden ve bilişsel beceriden bahsettik, peki nasıl oluyor da beynimizde oluşan yapısal değişiklikler bu bilişsel değişiklikleri meydana getiriyor? Beynimizde bulunan beyaz maddeyi uluslararası bir havalimanına benzetebiliriz. Bu bölgeye gelen bilgiler, birden fazla bilgiyi aynı anda işleyip birleştirebilme özelliğine sahip olup bu bölgelerarası bilgi alışverişine ev sahipliği yapar. Okuyan çocukların beynindeki beyaz maddenin yapısının okuma yapmayan çocuklara kıyasla daha yüksek olduğu yapılan bir çalışmada gözler önüne serilmiştir. Aynı şekilde, çalışma ve okuma alışkanlığı geliştiren çocukların, beyin dokularında da olumlu gelişimsel değişimler meydana geldiği kanıtlanmıştır.
Bu fizyolojik etkiler yanında, bilişsel birtakım değişimler de ortaya çıkmaktadır. Örneğin, ‘kendinin farkında olma’ gibi üst düzey bilişsel süreçler de gelişmektedir. Eski Yunan’da Delphi Tapınağı’nda ‘kendini bil’ ibaresi, bilgiye sahip olmanın ve eğitimin amacını vurgular niteliktedir. Yunanlılar yaşamın temel amacının ve tüm eğitimlerin hizmet ettiği temel olgunun kendini bilmek olduğunu, Sokrates, savunmasında, kendini bilmenin eğitiminden ve tekniklerinden bahsetmiştir.
Okumak, bilgiye, bilgi de gelişmiş, kendini bilen bireye evrilmemizde büyük rol oynar. Okuyan, kendini bilen birey, kibir, tatminsizlik ve bunun gibi birçok olumsuz olgulardan arınarak mutlu olmaya yaklaşır. Yani mutlu olma, kendini bilmeyle ve bunu hayata geçirmekle mümkündür. Mutlu birey olmak ile okumanın önemi arasındaki ilişki nörofizyolojik, bilişsel, toplumsal olarak birbirlerini etkiler ve asıl önemli olan ise bunun temelleri çocuklukta atılmalıdır.
Nöropsikolog Elif Ezgi Uslu & Psikolog Ezgi Sanlı / 2020